HEMEN İLETİŞİME GEÇMEK İÇİN: 0 541 485 92 48
MİRASIN REDDİ
Külli halefiyet ilkesi gereğince haklar ve borçlar mirasbırakanın ölümüyle birlikte, kendiliğinden yasal mirasçılara ve atanmış mirasçılara geçmektedir. Mirasın, atanmış ya da yasal mirasçılara geçmesi için herhangi bir kabul beyanı gerekli değildir. Mirasçılar külli halefiyet sayesinde mirasbırakanın haklarına sahip olmaları ile birlikte, mirasbırakanın borçlarından da sorumlu olmaktadırlar. Bu sorumluluğun en önemli özelliği, mirasçıların kendi malvarlıkları dahil olmak üzere mirasbırakanın borçlarından sorumlu olmalarıdır.
Türk Medeni Kanunu’nda mirasçıları korumak amacıyla mirasın reddi kurumu düzenlenmiştir. Mirasçılar, mirasbırakanın malvarlığının niteliğinden emin değillerse kolay bir şekilde mirası reddederek sorumluluktan kurtulabilmektedir. Mirasın reddinin tek sebebi, mirasçıların bu sorumluluktan kurtulmak istemeleri değildir. Mirasçıların, mirasbırakan ile arasındaki kötü ilişkiler ya da kendisinden sonra gelecek kişilerin mirasçı olmalarını istemesi sebebiyle de mirası reddettikleri görülmektedir.
Mirasın reddi, gerçek mirasın reddi ve mirasın hükmen reddi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Gerçek mirasın reddinde mirasçıların bir red açıklamasında bulunmaları gerekir. Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilmektedir. Vasiyet alacaklıları başka bir ifadeyle kendilerine belirli mal vasiyet edilen kişilerin mirası reddetmelerinin bir anlamı yoktur çünkü kendilerine belirli mal bırakılan kimseler zaten cüzi halef durumunda olduklarından kendilerine bırakılan mala sahip olabilmeleri için şahsi bir talep hakkına sahiptirler ve bu talep hakkını kullanmadıkları sürece de zaten o malı almayacaklardır. Bu şahsi talep hakkı 10 yıl içerisinde ileri sürülebilmektedir. Tam ehliyetliler mirası reddedebilir. Tam ehliyetsizler velayet altında ise velisi, vesayet altında ise vasisi tarafından mirası reddedebilirler. Vesayet altındaki kişilerin mirası reddedebilmeleri için sadece vasinin iradesi yeterli değildir ayrıca denetim makamının (hem sulh hukuk hem de asliye hukuk mahkemesinin) izninin alınması gerekmektedir. Veli ile tam ehliyetsizin menfaatinin bu konuda çatışması durumunda uygulamada kayyım ataması yoluna gidildiği görülmektedir. Mirasın reddi, şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olmadığından yine yasal temsilcinin reddi söz konusu olacaktır. Sınırlı ehliyetliler bakımından; eşler arasında bir mal ortaklığı söz konusu değilse bir problem olmayacağı düşünülebilir.
Miras Reddinin Hukuki Niteliği
Mirasın reddinin hukuki niteliği, bozucu yenilik doğuran hak olarak nitelendirilmektedir. Yenilik doğuran bir hak olmasından dolayı da red beyanının ileri sürülmesiyle birlikte hüküm ifade edecektir. Bozucu niteliği de mirasçılık sıfatının ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Red beyanının, sözlü veya yazılı olarak mirasbırakanın son yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesine iletilmesi gerekir.Mahkemenin yapması gereken ise, reddi bir tutanak ile tespit edip bunu özel bir kütüğe işlemektir. Red, yapıldığı anda hüküm ifade eder. Vekil aracılığı ile de mirasın reddi mümkündür. Bu yönde pek çok Yargıtay kararı bulunmakla birlikte, vekilin mirası reddedebilmesi için mutlaka vekaletnamesinde özel bir yetkinin bulunması gerekir. Red açıklamasının, kayıtsız ve şartsız olması gerekmektedir.
Kanun koyucu mirasın gerçek reddi bakımından 3 aylık bir hak düşürücü süre öngörmüştür. Hak düşürücü sürenin başlangıcının, mirasçının mirasçı olduğunu öğrendiği an olduğu kabul edilir. Bu anın mirasbırakanın ölüm anı olduğu kabul edilir, mirasçı mirasbırakanın ölümünü daha geç öğrenmişse bunu ispat yükü mirasçının üzerindedir. Atanmış mirasçılar bakımından ise vasiyetname açılıp atanmış mirasçıya, mirasçı olduğu hususu resmen bildirildiği andan itibaren 3 aylık hak düşürücü süre başlamaktadır.
Kural olarak red açıklaması geri alınamaz. İstisnalarından biri, tüm ilgililerin rıza göstermesi durumunda red açıklamasının geri alınabilmesi durumudur. Tüm ilgililerden kasıt, diğer mirasçılarla birlikte reddedenin kişisel alacaklılarıdır. Kişisel alacaklıların rızasının aranmasının sebebi mirasçının mirası reddetmemesi durumunda başka borçları ödeme ihtimali ortaya çıktığından onların menfaatinin de bu reddin geri alınmasından etkilenebilecek olmasıdır. Resmi tasfiyeye gidildiği zamanda da yasal mirasçı, teminat göstererek red beyanını geri alabilmektedir. İrade sakatlığı halinde de beyanın geri alınması değil ancak iptal söz konusu olur.
Mirasın reddi için kanunda öngörülmüş 3 aylık hak düşürücü süre geçtiği takdirde artık miras reddedilemez. Red süresi içerisinde mirasçı kabul iradesini açıkladıysa, mirası reddedemez. Örtülü bir kabul varsa da mirasçı mirası reddedemez. Örtülü kabul, tereke ile ilgili olağan yönetimi aşan işlemlerin yapılmasını ifade eder. Yargıtay, olağan yönetimini biraz geniş değerlendirmektedir. Örneğin; terekeye ilişkin vergi borcunun ödenmesini, zamanaşımına uğrama tehlikesi olan bir durum söz konusuysa zamanaşımını durdurmak ya da kesmek amacıyla bazı işlemler yapılmasını hatta gerektiğinde dava açılması, Yargıtay’a göre olağan yönetim kapsamındadır. Terekeden bazı malların alınıp doğrudan doğruya kullanılmaya başlanması, semerelerin alınıp kullanılması gibi işlemler ise olağan yönetimin dışında değerlendirilmektedir. Olağan yönetimin dışında kalan bir işlem yapıldığında ise bu örtülü kabul olarak değerlendirilmekte ve mirasın reddi artık mümkün olmamaktadır. Mirasçı, terekeden bir malı gizlemiş ya da kendisine mal etmişse artık o mirasçının da mirası reddetmesi mümkün değildir.
Yasal mirasçılardan bir veya birkaçı mirası redderlerse, tıpkı mirasbırakandan önce ölmüş gibi değerlendirilirler. En yakın mirasçıların tamamının mirası reddetmesi durumu tartışmalıdır. Birinci derecedeki mirasçıların tamamının mirası reddetmesi durumunda, miras ikinci derecedeki mirasçılara geçmez. Tereke tasfiye olunur, artan bir şey olursa red vaki olmamış gibi birinci derecedeki mirasçılara verilir. Birinci derecedeki mirasçıların tamamının mirası reddetmesi durumunda, resmi tasfiyeye mi gidileceği yoksa altsoy var ise ona mı geçeceği tartışmalıdır. Dural’a göre; burada en yakın mirasçıdan kasıt, mirası o an itibari ile doğrudan doğruya kazananların tamamıdır. Dolayısıyla da çocukların mirası reddetmesi ile en yakın mirasçıların tamamının mirası reddetmesi şartı sağlanmış olacağından resmi tasfiyeye gidilmesi gerekir. Ayrıca, çocuğun altsoyunun reddetmesine de gerek yoktur. Yargı uygulamasında ve doktrinde bu konuda bir görüş birliği söz konusu değildir.
Sonra gelen mirasçılar yararına ret Madde 614
Mirasçılar, mirası reddederken, kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler.
Bu takdirde ret, sulh hâkimi tarafından daha sonra gelen mirasçılara bildirilir; bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar.
Bunun üzerine miras, iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir ve tasfiye sonunda arta kalan değerler, önce gelen mirasçılara verilir.
Altsoyun tamamı, mirası reddetmişse ve sağ kalan eş varsa mirasın tamamı sağ kalan eşe geçecektir. Sağ kalan eş, ana baba zümresi ile mirasçı ise ve ana baba mirası reddettiyse, burada özel hüküm olmadığından eşin üçüncü derece mirasçılar ile birlikte mirasçı olması gerekmektedir. Fakat bu noktada da doktrinde farklı görüşler mevcuttur.
Miras Reddinden Etkilenecekler
Mirasın reddinden en çok etkilenecek grup, mirası reddeden mirasçının alacaklılarıdır. Mirası red, kötüye de kullanılabilecek bir müessesedir. Kanun koyucu, alacaklıların menfaatini korumak ve kötüye kullanımı engellemek amacıyla mirasın reddinin iptali davasını düzenlemiştir. Reddin iptali davasının açılabilmesi için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir. Miras açılmış olmalı, süresi içerisinde geçerli bir red beyanı ileri sürülmüş olmalı, reddeden mirasçının malvarlığının kendi borçlarını ödemeye yetmemesi ve reddeden mirasçının kendi alacaklılarına zarar verme kastı bulunmalı, alacaklı ve iflas idaresine yeterli güvence verilmemiş olmalıdır. Reddin iptali davasının açılması bakımından 6 aylık hak düşürücü süre tanınmıştır. 6 aylık hak düşürücü sürenin başlangıcı, mirasçının mirası reddettiği gündür. Hakimin, davayı kabulüyle birlikte mirasın resmen tasfiyesine gidilir.
Mirasın reddinden etkilenecek diğer bir grup ise mirasbırakanın alacaklılarıdır. Mirasbırakanın alacaklıları da alacaklarına kavuşamıyorlarsa, reddeden mirasçının mirasbırakan ölmeden önce son 5 yıl içinde ondan edindiği kazandırmaları isteyebilirler. Kazandırmalar denkleştirme kurallarına göre belirlenirler. Olağan eğitim ve çeyiz giderleri ise bu kazandırmaların kapsamında değerlendirilemezler.
Hükmi red, mirasbırakanın ölüm anında borçlarını ödemekten aciz durumda olması ve mirasbırakanın aciz hali açıkça belli ise ya da resmen tespit edilmişse kanun koyucuya göre ayrıca red beyanında bulunmasına gerek olmaması anlamına gelmektedir. Doktrindeki bir görüşe göre; hükmi red külli halefiyet ilkesinin istisnasıdır. Diğer bir görüşe göre ise, burada da külli halefiyet ilkesi geçerlidir fakat mirasçıların kabul beyanını açıklamaması durumunda özel hüküm sebebiyle red devreye girmektedir. Burada red karinesi dediğimiz bir karine söz konusudur ve bu karine kendiliğinden devreye girmekte, ileri sürülmesi gerekmemektedir. Ancak, alacaklılara gösterebilmek için ellerinde bir belge olmasını isteyen mirasçılar açacakları bir tespit davası ile bu amaçlarına ulaşabilirler. Hükmen red durumunda da resmi tasfiyeye gidilmektedir.
Mirasın reddi durumunda, sosyal güvenlik hakları mirasçılık ile geçen haklar olmayıp Anayasa ile güvence altına alınmış haklar olduğundan bu haklar mirasın reddine rağmen mirası reddeden mirasçıya geçmektedir.
Kıdem tazminatı bakımından ise Yargıtay’ın görüşü, kıdem tazminatının sözleşmeye dayalı bir alacak olduğu ve bu nedenle mirası reddeden mirasçının, mirasbırakanın hak kazandığı kıdem tazminatını alamayacağı yönündedir.
Stj. Av. Rumeysa Özge Uzkan
HEMEN İLETİŞİME GEÇMEK İÇİN: 0 541 485 92 48